Thursday, December 4, 2008

Yapmak istediklerinizi bir pastayla ifade etseydiniz, günde kaç dilim yerdiniz?
Sabah kalktığınızda, aynaya sadece kendinizi görmek için kaç dakika bakabilirsiniz?

Kesinlikle amacım moral bozmak ve kendinize tahamul edemediğinizi kanıtlamak değil. Belirtmek isterim, vaktinizin olmadığı yalanını bana yutturamayacaksınız.

Kaçımız aynada gerçekten kendine bakıyor? Yoksa çıkmaya çabalayan kıllar ve temizlenmeyi bekleyen dişler, yani az sonra diğerleri ile paylaşacaklarımız daha mı önemli kendimizle göz göze gelmekten. Gerçekten bu kadar az mı paylaşacaklarımız, biz kendimize bakmakta zorlanırken.

Kaçımız aynada gerçekten kendine bakıyor! Gün boyunca yakındığımız, artık bizden sıkılmış bir insanın karşısına çıkmayı istemiyor muyuz yoksa... çok mu sıkıyoruz onu. Olmayacak durumlarla onu oyalarken davrandığımız kadar cömert olsak ve arzularımızı, sıkıntılarımızı bir de karşısına çıkıp sunsak...

Sadece bir yansıma mı aynanın bize sunduğu? İki resim arasındaki farkları soran, o karmaşık zeka sorularından biri belki de bu. Gözler uykulu az çapaklı, saçlar aynı dağınık ve iki resimde de ne yapıyorum ben suratı. Belki de herşey aynı.

Peki, yanılsamaları da yansıtır mı aynalar? Gözlerimizin içine dikkatle baksak, görebilir miyiz zihnimizdeki karmaşayı! Bütün gün bizi dinleyen bu masum karakter, çözmek zorunda değildir aslında düğüm noktalarını. Sorun diye anlattıklarımızı saçma bulup yargıya gerek bile görmeden, sırtını dönebilmelidir bize.

Hadi dert yanın şimdi kendisine. Gözlerine bakın ve dökün içinizi. Söyleyin yapmak istediklerinizi.

Yapmak istediklerinizi bir pastayla ifade etseydiniz, bugün de rejiminize devam eder miydiniz?

Wednesday, December 3, 2008

martılar çok tuhaf

hep bir vapur yanaşır kıyıya
her gelişinde bir inat
her gidişinde martılar
dalgası kalır vapurların kıyıda
dalgacıdır istanbul sahilleri
hep bir damla düşer yere
her gelişin bir tuhaf
her gidişinde martılar

Wednesday, February 7, 2007

öncelik sizindir.
ancak hassas olmamız gereken şeyler de vardır tabii.
herneyse başlayalım bir yerden. yalnızlığıyla yalnız bir kişiden bahsedelim. yakınlaşmaya izin vermeyen. onu korkaklıkla suçlayabilirim elbet acak bu suçlamanın tam ortasında bulurum kendimi. yok yok bunu yapmayacağım.

elbette neden bahsettiğimi anladınız. sahsıma ozel bir durum bu. sokağın ismi onemli değil, ben kaldırım taşı olmak için doğmuşum. yani bunun için yaratılmışım. ve kesinlikle bunu yapmalıyım. ve elbette hakkımdır -kenetleneceğim diğer taşları seçmek.

hep yakınırlar benim sevdiğim beni sevmiyor diye. ancak gelin felakete, ya o da istiyorsa. ve her iki tarafta da mutluluk fobisi varsa. yahut imkansızsa ilişki. ah tam da üstüne bastım. zaten bu imkansızlıktır, mutluluk fobisi. nasıl mı?

çok kolay açıklanacak bir durum bu. bir a kişisi düşünelim, b kişisini seven. a kişisi ilgilenmektedir malum. ancak b kişini tartmaktadır. b kişisi ise yüz vermekle yüz vermemek arasında kalmıştır. bunu anlarsınız, ancak a kişisi olaya dışarıdan bakamadığı için anlayamaz. üzülür a, sonra sorgular imkansızlığı. neden bu imkansızlık hep onu bulmaktadır.
b kişisinin a kişisinden hoşlandığını düşünelim. ancak durum vahimdir ki b bu ilişkiye başlayamayacaktır çünkü büyük bir risktir bu.
evet. açık oturumda tartışırsak şu karara varırız. mutluluk ve başarı risk almadan elde edilemez. ve b kişisiin yaptığı tamamiyle korkaklıktır. yazık a ya.
ancak a kişi neden b kişisini seçmiştir?
hemen açıklayalım. öncelikle a etrafına bakmış, ihtimallerden en iyisini seçmiş ve sayın b yi bulmuştur, ancak sayın b (ihtimallerin içinde bulunmaması geren kişilik) 'ye yaklaşamamıştır. a b'yi tanıyamamıştır ancak tutulmuştur. peki b a'nın ona tutulması için ne yapmıştır. gayet açık ki uzak durmuş ve yüz vermemiştir. yani a zaten bunu istemiş, bu onu çekmiştir. durum şu ki, bir c kişisi a yı aynı oranda mutsuz edememiştir. yani a aslında seçimini b den yana kullanırken aslında b yi değil imkansızlığı seçmiştir. bu da bir c kişisi ile oluşacak mutluluktan kaçmak demektir.

"sen nasıl olurda b ile c yi karşılaştırırsın a'nın istediği b" diyenleriniz olacaktır tabii. ben karşılaştırmadım zaten, a karşılaştırdı ve şu an içerde hüzünle oturuyor. kendisi asla mutlu olamayacak, zaten istediğ de bu.

çünkü mutluluk insanı boyar, rengarenk olur insan ve göze batar. başka bir değişle göze gelir. yani kıskanılır, dışlanır. işte bundan korkar insanlar. diğer insanlardan korkar mutluluğunda. hatta nazar denen zatı muhterem de böyle çıkmıştır yumurtasından.

özet olarak mutluluk fobisi denen, başkalarını düşünmektir. a kişisi de bundan yanar, b kimin umrunda...